18 Nisan 2009 Cumartesi

Ezgisiz ninnilerdi masallar. Uyurduk... Uyanmazdık...

Yazmak için o kadar çok şeyim var ki...Bir o kadar da boş ve değersiz -değerlendirmediğim veya değerlendiremediğim- vaktim var.Hepimiz için bu böyle.En büyük şirketlerde çalışan CEO'ların, kendini ve kendinden olanları doyurmak için günde 12 saat çalışan bir insanın ya da bir köşede akşama kadar şarap içip sızan bi evsizin... Zaman... Tanımı, belirli bir hızı, rengi, tadı olmayan zaman.Değeri ve geri dönüşümü olmayan zaman. En büyük kuantum fizikçisinin "Solucan Deliği"ne benzetebilmekle kaldığı o şey. Hepimiz girdik o deliklerden içeri. Amaçsızca süzülüyoruz yavaş yavaş. Kimi çırpınıyor bir şeylere tutunabilmek için, kimi eğleniyormuş gibi sanki, kimiyse umursamıyor. Bedenleri ve zihinleri uyuşmuş.Donmuş. Ama hepsi görüyor dibi. Hepsi kaybediyor ve hepsi kayboluyor. Belki de solucanlar yiyordur kim bilir. Hiçbiri bilmiyor kimin onları o derinliğe ittiğini...
Gidiyoruz işte derinlere, karanlığa.Dönenler de kapkara...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder